Dünden Bugüne Televizyonun Hikayesi

Dünden bugüne televizyonun hikayesi

Aptal kutusu”, “Ahmak Ekran” ve “Engin Bir Çöplük”. Bunlar televizyon hakkında yapılan benzetmelerden sadece birkaçı. Bu kadar sert eleştirilmesine rağmen toplumda kendine bu kadar büyük yer edinmiş başka bir teknolojik aletten bahsetmek neredeyse imkansız. Gerek televizyon yayınlarının toplum üzerindeki etkileri olsun, gerekse televizyon teknolojilerinin diğer teknolojiler üzerindeki etkileri, televizyon bugüne kadar yapılmış en büyük icatlardan biri. Televizyonların tahtını yavaş yavaş internete ve bilgisayarlara bıraktığı şu günlerde, insanlık tarihinin en büyük icatlarından biri  olan televizyonun hikayesine bir göz atmaya ne dersiniz?

Televizyonun TarihiBilgi Çağının İlk Kıvılcımı

Bilginin ve haberleşmenin toplumlar yön verdiği bir dönemde yaşıyoruz. İnternetin ve bilgisayarların günümüzde gelmiş olduğu nokta sayesinde ortaya çıkan sosyal medya, internet haberciliği veya blog gibi kavramlar, zevklerimiz ve hayata bakış açımız üzerinde büyük etkilere sahipler. Haberleşme ve bilgi çağı olarak adlandırabileceğimiz bu dönemde ortaya çıkan kavramlar, tarih boyunca yaşanmış tüm politik gelişmelere nazaran toplumu hiç görülmemiş bir hızda şekillendiriyor.

İçinde bulunduğumuz bu bilgi döneminin en büyük güdümleyiciler günümüz için bilgisayarlar ve internet olarak gözükse de, bu çağın ilk kıvılcımlarını atan teknolojik gelişme olarak televizyonu göstermek gerekir. Gazete ve radyodan sonra toplumun gördüğüz üçüncü en büyük kitlesel iletişim aracı olan televizyonlar, görüntü aktarabilme yetenekleri sayesinde ilk ortaya çıktığı dönemlerde insanları büyüleyerek kendinden önceki tüm iletişim araçlarından daha büyük bir etki yarattı.

1930’lu yıllarda ilk kez evlere girmeye başlayan televizyonlar, günümüze kadar geçen süre zarfı içinde hem içerik hem de teknoloji olarak çok büyük değişimler yaşadı. İlk dönemlerinde içerik bakımından oldukça fakir olan televizyon yayınları toplumun önde gelen isimleri tarafından gelip geçici bir heves olarak görülse de, bu kişilerin ne kadar yanıldıklarının ortaya çıkması uzun sürmedi. Günümüzde toplum üzerindeki etkisini yavaş yavaş kaybeden ve yerini internete bırakmaya başlayan televizyonların içerik olarak fakirleşmesi, teknoloji olarak zenginleşmesinin önünde bir engel olamadı. Her geçen gün piyasaya bir yenisi sürülen yüksek çözünürlüklü ve birkaç santimetre kalınlığındaki televizyonlar, elektronik endüstrisinin göz bebeği olma konumunu hala koruyor.

Televizyon teknolojisinin çok kısa bir sürede aldığı inanılmaz yolu daha iyi kavrayabilmek ve televizyon yayınlarının popülaritesini neden kaybettiği sorusunun ardında yatan cevapları bulabilmek için, televizyonun dünden bugüne geçirdiği evrimi iyice anlamamız gerekiyor. Tüm insanlığın yaşama alışkanlıklarını kökünden değiştirecek olan bir çağın ilk kıvılcımlarını atan ve dolaylı ya da dolaysız yoldan hepimizin hayatına dokunan bu büyük icadın hikayesini sizler için derledik.

Hepimizin Hayatlarına Dokunan Bir Hikaye

Aslında televizyon yani mesafeler arası görüntü aktarabilmek fikri radyonun icadı ile doğan bir hayal olarak karşımıza çıkıyor. Mesafeler arasında ses aktarabilmenin mümkün olduğunu göre birçok bilim insanının, bu konsepti görüntü aktarımı için de hayal etmesi televizyon fikrinin ilk kez ortaya çıkmasına sebep oldu. Bu hayali gerçekleştiren tek bir insandan bahsetmemiz mümkün değil, çünkü televizyon teknolojisi Philo T. Farnsworth, Vladimir Zworykin, Charles Jenkins ve John Baird gibi birçok ismin bağımsız çabaları sayesinde gerçeğe dönüşebildi.

Adeta her biliminsanının yapbozun bir parçasını bulduğu televizyon teknolojisinde en büyük ise kuşkusuz Vladimir Zworykin’e ait. Elektron ışınlarının hızlarını ve yapısını manipüle ederek görüntü elde etmenin yolunu bulan Zworykin, Katod Işın Tüpü (Cathode Ray Tube/CRT) adını verdiği bu yöntem sayesinde televizyon fikrinin gerçeğe dönüşmesini sağladı.

Halk tarafından “tüplü televizyon” olarak adlandırılan bu ilk televizyonlar en fazla 40 veya 45 inçlik boyutlarda üretildiler. Üretim maliyeti oldukça düşük olan CRT televizyonlar aynı zamanda yüksek görüntü kalitesi de sunabildikleri için uzun yıllar piyasanın hakimi olarak kaldılar. 180 derecelik görüş açıları sayesinde her açıdan aynı kalitede görüntü verebilen CRT televizyonların bir diğer güçlü noktası ise standart bir çözünürlüğe sahip olmamasında yatmaktaydı. İletilen yayının çözünürlüğe göre şekillenen ekran görüntüsü, farklı formatlardaki yayınların tek bir ekrandan izleyebilme yeteneğini doğuruyordu. Televizyonların ilk kez evlerde yaygınlaştığı 1930’lu yıllarda televizyon yayınları günümüzdeki televizyon yayınlarından oldukça farklıydı. Düzenli bir yayın akışından bahsetmenin mümkün olmadığı bu dönemlerde boks maçları, haber bültenler ve siyasetçilerin konuşması gibi özel yayınlar yapılıyordu. Bu dönemlerden akıllara kazınmış en ünlü yayın ise kuşkusuz 1936 Berlin Olimpiyatları’nın açılışında Hitler’in yaptığı konuşmaydı.

1940’lara girildiğinde patlak veren 2. Dünya Savaşı, televizyon yayınlarının ve teknolojik araştırmaların sekteye uğramasına sebep oldu. Televizyon üzerine yapılan araştırmalar yerini radar ve benzeri askeri araştırmalara bırakırken, televizyon ilk kez bir propaganda aracı olarak kullanıldı. İlk renkli yayın aslında 1940’ların başlarında yapılmış olsa da araya giren savaş, bu teknolojinin yaygınlaşmasını engelledi. İlk televizyon reklamının yayınlanması da bu yıllara denk geliyor.

Savaş sonrasında ekonomilerinde patlama yaşayan Batı ülkelerinin içine girdiği refah dönemi televizyon satışlarında da patlama yaşanmasına sebep oldu. 1950’li yıllara girerken sadece Amerika’daki televizyon sayısı 8 milyona yaklaşmıştı. Renkli televizyon yavaş yavaş piyasa standardı haline gelirken ilk uzaktan kumanda da bu yıllarda piyasaya sürüldü.

Televizyon sayısındaki bu ani artış, televizyon yayını yapan şirketlerin yaptıkları işe bakış açılarını da değiştirdi. “Lone Ranger” ve “I love Lucy” gibi programlar dizi kültürünün doğuşunu haber verirken, televizyon reklamlarının gücünü fark eden yayıncı kuruluşlar iş modellerini yenileyerek yayınlarının merkezine reklamları koydular.

1960’lı yıllar Kenndy suikasti ve Vietnam Savaşı gibi olaylar sebebiyle geçmişe nazaran daha ciddi bir televizyonculuğun doğuşuna sebep oldu. İlk kez bu yıllarda insanlar çoğunluk olarak haberleri gazete yerine televizyonlardan takip etmeye başladılar. Sosyal ve politik konularda yaşanan gerilimler sebebiyle şekli değiştiren televizyon yayınları günümüze kadar benzer bir çizgide yayın yapmaya devam ettiler.

Teknolojik olarak bir duraksama yaşayan televizyonların yeniden gelişmeye başlaması ise 1980’li yıllarda gerçekleşti. Bu dönemlerde ortaya çıkan VCR ve Nintendo oyun konsolu gibi aletler televizyonda yeni bir dönemin başlangıcının simgeleriydi. Televizyonu sadece televizyon yayını alan bir alet olmanın ötesine taşıyan bu yeni ürünler, televizyonların ilk kez sadece bir ekran muamelesi görmesini sağladı.

1990’lı yıllar ise tam anlamıyla teknolojinin altın dönemi oldu. Kişisel bilgisayarların yükselişi ve internetin doğuşu dünyayı sararken, kablo televizyon yayını da televizyon dünyasını altüst etmeyi başardı. Bir devlet kurumunun sansüründen etkilenmeyen kablo yayını sayesinde “The Sopranos” ve “Sex and the City” gibi daha gerçekçi diziler ekranlarda görülmeye başladı.

Ekran boyutu olarak doğal sınırlarına ulaşan CRT teknolojisi, daha büyük ekrana olan talebin giderek artmasıyla 2000’li yıllarda yerini LRPTV ve LCD gibi teknolojilere bırakmaya başladı. 2000’li yılların başlarında büyük ekran televizyonlarda kullanılan ve aslında bugün halen kullanımda olan, projeksiyon teknolojisinden hiçbir farkı bulunmayan LRPTV teknolojisi kısa süreliğine de olsa piyasaya hüktmetti.

Benzer görüntü kalitesini ve ekran boyutunu çok daha kompakt bir tasarım altında sunabilen LCD teknolojisinin yaygınlaşmasıyla birlikte televizyonların incelmeye başladığı dönemin kapısı aralanmış oldu. 2009 yılında analog televizyon yayınının yerini alan dijital yayınlar, yayınların görüntü kalitesinde devrim niteliğinde bir iyileşmenin yaşanmasına sebep oldu. 2000’li yılların sonuna denk gelen bu dönemde televizyon teknolojilerinin yanı sıra pek çok televizyon aksesuarı da evlerdeki yerini almaya başladı.

DVD oynatıcılar ve ev sinema sistemleri film izleme alışkanlıklarımızı büsbütün değiştirdiler. Televizyon yayınını durdurabilmek, geriye sarabilmek ve kaydedebilmek gibi yetenekleri olan TiVo gibi ürünler ise, televizyonun yayın akışına olan bağımlılığı bitirerek bireysel yayın akışlarının doğmasını sağladılar.

LCD televizyonların yerini alacak olan LED ekranların piyasaya çıkması ise sadece birkaç yıl sürerek 2010’lu yıllarda gerçekleşti. Görüntü kalitesini yepyeni bir boyuta taşıyan LED televizyonları ise kısa bir süre sonra piyasaya sürülen 3 boyutlu televizyonlar takip etti. 2000’li yıllarla birlikte başlayan bu hızlı teknolojik ilerleme süreci, günümüzde katlanabilen ve kağıt kadar ince televizyon ekranlarının test edilmesine kadar uzanmakta.

Televizyon yayınlarının geleceğini belirleyecekmiş gibi duran en büyük gelişmelerden bir diğeri ise akıllı televizyonlar sayesinde gündeme gelen “online yayıncılık” kavramı. Televizyon kanalları yerine uygulamalar ve internet siteleri üzerinden yayın yapılmasına olanak sağlayan akıllı televizyonlar, aynı 1950’li yıllarda olduğu gibi büyük medya şirketlerini niş modellerini değiştirmeye zorluyor.

Sizin de fark edebileceğiniz üzere televizyonların geçirdiği teknolojik evrim sadece son 10 yılda gerçekleşti. İnternetin bilgi çağının taşıyıcısı sıfatını ele geçirmesiyle birlikte çağa ayak uydurmak zorunda kalan televizyonlar, daha kompakt tasarımlara ve akıllı işletim sistemlerine yöneldiler. Teknolojinin katlanarak artan hızını ve son 10 yılda televizyonların yaşadığı değişimi düşündüğümüzde, önümüzdeki yılların televizyonlar için ne ifade ettiğini tahmin edebilmek bir hayli zor.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

For security, use of Google's reCAPTCHA service is required which is subject to the Google Privacy Policy and Terms of Use.

I agree to these terms.