Güllaç’ın Hikayesi

Güllaç'ın Hikayesi
Güllaç'ın Hikayesi

Ramazan ayının değişmez tatlısı olan Güllaç’ın hikayesi Osmanlı’ya kadar dayanır. Osmanlı’da halk 1400’lü yılların ortalarına kadar mısır nişastasından açtığı yufkaları depolar ve bu yufkalar kuruduktan sonra süt ve şekerle ıslatıp tüketirdi. Zaman içinde bu karşımın içine gül suyunun da katılmasıyla ortaya “güllü aş” ismi verilen tatlı çıkar ve (tıpkı “sütlü aş”ın “sütlaç”a dönüşmesi gibi) ismi “güllaç” oldu.

Güllaç'ın Hikayesi
Güllaç’ın Hikayesi

Güllaç günümüzde ceviz, antep fıstığı, nar gibi gıdalarla daha lezzetli hale getirilmiştir.

Arif Bilgin’in Osmanlı Saray Mutfağı kitabındaki bilgilere göre, güllaç ilk kez saraya 1489 yılında alındı. Osmanlı sultanlarının sofralarından eksik etmediği güllacın 200 gramında yaklaşık 300 kalori bulunuyor. Bugün Türkiye’de yılda ortalama 250 ton üretiliyor, bunun yüzde 85′i Ramazan’da.

Güllaç yaprakları, suyla karıştırılan mısır nişastası ve unun tavada pişirildikten sonra kurutulmasıyla elde ediliyor. İdeal yaprak ağırlığının 30-35 gram olması gerekiyor. Ağırlık artarsa güllaç lapalaşıyor, azalırsa kırılıyor.

Kullanıma hazır kuru güllaç yapraklarının iki yılda tüketilmesi gerekiyor. Ancak havadar olan, fazla güneş ışığı almayan, rutubetsiz ortamlarda bu yapraklar 10 yıl saklanabiliyor.
Şekerle kaynatılan sütün ılındıktan sonra beyaz yapraklar üzerine teker teker dökülmesi ve orta katına ceviz, badem, fındık gibi yemişler yerleştirilmesiyle bildiğimiz güllaç tatlısı ortaya çıkıyor. Gülsuyu değilse de nar ilave edilmesi bir Osmanlı geleneği olarak devam ediyor.

Uzmanlar içerdiği protein, B ve E vitaminleri nedeniyle güllacın bağışıklık sistemini kuvvetlendirdiğini, bu vitaminlerin sakinleştirici ve stresi azaltıcı etkileri olduğunu, oruçtan ötürü düşen kan şekerinin normal seviyesine gelmesine yardımcı olduğunu ifade ediyor.
Güllaç, Ramazan deyince akla gelen ilk tatlılardan biridir. Her Ramazan özlemle beklediğimiz bu doyumsuz tat, Osmanlı sultan sofralarından bugüne taşınmış bir lezzet. Güllaç, sütlü olduğundan iftardan sonra rahatlıkla yenebilecek, hazmı kolay ve hafif bir tatlıdır. Sarayda da bu özelliğiyle çokça tercih edilmiştir. Günümüzde arzuya göre koyulan gülsuyu, Osmanlı Mutfağı’nda ferahlatıcı etkisi olduğu gerekçesiyle mutlaka eklenirdi. Güllaç ismi de bir bakıma buradan gelmektedir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

For security, use of Google's reCAPTCHA service is required which is subject to the Google Privacy Policy and Terms of Use.

I agree to these terms.